- hâl
- -li[ha:l]阿́ is.1. 状态, 状况, 情形, 情况, 形势, 处境, 地位: \hâl ulacı 语́ 副动词 Arkadaşımın şimdiki hâli eskisinden daha iyidir. 我的这位同事目前的处境比以前好了。Bizim hâlimiz o kadar pahalı kumaşı kaldırmaz. 以我们的条件买不起那么贵的布料。Bu pahalılıkta hâlimiz ne olacak? 物价这么高, 我们的日子该怎么过?2. 神态, 态度, 举止, 行为: Bu adamın hâllerini pek beğenirim. 我很喜欢这个人的态度。Bundan ötürü de hâllerinde görgüsüzce bir çalım, buladaca bir kurum sezilir. 因此从他们的神态中可以让人感到一种浅薄的炫耀和愚蠢的卖弄。Onun hâline hepimiz gülmekten kırıldık. 看他那个样子, 我们大家笑得腰都直不起来了。3. 当代, 现代, 眼下, 眼前, 现在: Geleceği hâl için feda etmemeliyiz. 我们不能为今天而牺牲未来。4. 气力, 力量: Herif leylâ be, duracak hâli yok. 这家伙喝多了, 站都站不住了。Hâlim yok, ayağa kalkamıyorum! 我没有力气, 站不起来!Şimdi gezmeye çıkacak hâlim yok. 现在我已没有气力出去玩了。5. 转́ 困境, 苦难, 痛苦: Bu hâl içime yara oldu. 这一苦难已成了我心中的伤痛。Sıcakta çalışacak hâl kalmıyor. 天气热得无法工作。6. 语́ 格◇ \hâl almak 变得: Uluslararası durum nazik bir hâl aldı. 国际局势变得微妙了。\hâl değişmi 天́ (天体的)物态变化 \hâl hatır sormak 问候, 问好: Hâl hatır sormak için ona telefon ettim. 我打电话问候了他。Karşılıklı oturdular, hâl hatır sordular, sonra sustular. 他们相对而坐, 互致问候, 相对无语。-e (bir) \hâl olmak 发生不幸, 死: Sakın bana bir hâl olursa, mezarımı dağ başlarında bırakma! 如果我有不测, 请不要把我的坟墓选在荒郊野外。\hâl sormak 问候, 问好 (-dığı) \hâlde 尽管, 即使, 虽然: Son bir yıldır sokakta bile rastlaşmadığımız hâlde beni unutmamış demek. 这么说, 尽管最近一年来我们在街上也难得碰见, 他还没有忘记我。\hâlden anlamak (或 bilmek) 同情 \hâlden düşmek (或 kalmak) 败落, 衰落 -i \hâle sokmak 使变成: Onu bu hâle sokan düşüp kalktığı arkadaşlarıdır. 把他搞成这个样子的正是他的那些交往甚密的朋友。\hâle yola koymak 1) 整理, 归置 2) 管理, 经营 \hâl (ler) i duman olmak 俚́ 倒霉, 遭遇不幸, 完蛋, 处境不妙 \hâli harap olmak 俚́ 倒霉, 遭遇不幸, 完蛋, 处境不妙: Sen, babanın anlayışlı oluşuna dua et, yoksa hâlin haraptı. 你得感谢你父亲的宽容, 不然, 你可就惨了。Sınıfı geçmezse hâli haraptır. 如果升不了级, 他就完蛋了。\hâli kalmamak 精疲力尽: Kuvveti bitmiş, kımıldayacak hâli kalmamıştı. 他已精疲力竭, 连挪动一下的气力也没有了。\hâli tavrı yerinde 举止端正的, 循规蹈矩的 \hâli vakti düzelmek 处境好转 \hâli vakti iyileşmek 处境好转 \hâli vakti yerinde 相当富裕的: Kıyafetinden, sözlerinden hâli vakti yerinde bir adam olduğu anlaşılır. 从他的衣着打扮和言谈举止看, 他是一个相当有钱的人。\hâlinde 如果, 在某种情况下 \hâline bakmak 有自知之明 \hâline gelmek 同…一样: Neredeyse tanıyamayacaktı, zavallı bir torba kemik hâline gelmiş. 我差一点儿不认识他了, 可怜的他变得骨瘦如柴。\hâline koymak 孤独 \hâline köpekler gülmek 潦倒: Bir zamanlar top gibi patlarken bugün hâline köpekler gülüyor. 他也曾无比辉煌, 今天却贫困潦倒。\hâline şükretmek 知足 \hâlini almak 变成: İhtimal ki ileride bu üç müze birleşerek tek bir müze hâlini alacaktır. 这3个博物馆今后也许要合并为1个。Köy baştan başa bir çamur deryası hâlini alır. 整个村子完全变成了一个烂泥塘。\hâlini sormak 问候, 问好
Türkçe-Çince Sözlük. 2014.